- 2.352 kez görüntülendi
Henüz ilkokula başlamadığıma göre dört bilemediniz beş yaşındayım. Oturma odasında yatıyorum. Babaannem rahmetli fısıltıyla “sessiz olun uşak uyanmasın” diyor. O öyle diyedursun ben çoktan uyanmıştım. Ortada yer sofrası, herkes oturmuş. Herhalde sabah, kahvaltı sofrası diyorum. Ama değilmiş sahur sofrasıymış. Dedem rahmetli “balam kalktın mı, gel otur sofraya” dedi. Babam “yüzünü yıkasın da gelsin” dedi. Yüzümü yıkadım geldim. Sabah kahvaltı sofrasına benzemiyor, lamba yanıyor, pencereler kapalı, gece yani. Dedem “balam ye hadi, sen de oruç tutacak mısın” yarın diye sordu. Oruç tutmak! Ne ola ki? Babaannem “tutar benim yavrum, onun orucu öğleye kadar olur” diye dedeme cevap verdi. Bir şeyler atıştırdıktan sonra “yat sen uyu” dediler.
Sabah etraf aydınlaşmıştı uyandığımda. Kalktım ama evde kimse yoktu. Odalara, mutfağa, bahçeye baktım. Babaannem bahçede maltız bizim mahalle diliyle mantis (Maltız: Yirmi kiloluk yağ tenekesinin veya bir kovanın içi çamurla sıvanmış ortasına ızgara konmuş, içinde ateş yakılan, üzerinde yemek pişirilen bir mangal türü) yakıyor, annem de dışarda kapının önünü süpürüyordu. Annem çalı süpürgeyle dış kapının önünü yani sokağı süpürüyordu. Önceden bu bir adetti. Sabah insanlar sokakları önce bir hafif çiseyle sular tozmasın diye sonra da süpürürlerdi. Herkes evinin önünü süpürünce sokak tertemiz olurdu.
Babaannem her zamanki sevecenliğiyle “yavrum kalktın mı? Acıktın mı?” diye sordu. Evet acıkmıştım. Babaannem rahmetli “bu gün Ramazan, ilk oruçlarımızı tutuyoruz” dedi. O dedi ama ben ne ramazanı ne orucun nasıl tutulacağını biliyorum. Anlamadığımı anladı babaannem. Mantisin yanına küçük bir oturak koydu. İkimiz de oturduk. “Bak yavrum” dedi babaannem, “Ramazan biz Müslümanlarca çok önemli bir ay, bu ay gelince gece zöhüre (sahur) kalkarız. Ertesi gün akşam ezanına kadar hiçbir şey yiyip içmeyiz. Akşam ezanı okununca iftar ederiz. Yani oruçlarımızı açarız. Bunu Allah için yaparız. Allah bizlere oruç tutmamızı emrettiği için.”
Geceden beri olanları biraz biraz anlamıştım. Babaanneme “ben de Müslüman mıyım? diye sordum. Babaannem gülümsedi. Bir kelime-i şehadet getir bakalım dedi. Kelime-i şehadeti daha önce öğrenmiştim. Okudum. Babaannem tebessüm ederek, “kelime-i şehadet getiren herkes Müslümandır” dedi. “Allah birdir, bizi yaratandır, biz ona inanırız, emirlerini yerine getiririz. Sen de kelime-i şehadeti getirmeyi biliyorsun, sen de tabiki Müslümansın. Aslında bunları daha önceden öğrenmiştim. Allah birdir, Hz. Muhammed onun kulu ve elçisidir. Ailem namaz kılarken ben de onların yanında durup namaz kılmışlığım vardır. Hatta onlarla camiye gitmişliğim bile vardır. 32 farzı bile biliyordum. Ama işte bunu şimdi yaşıyordum. Kendi kendime Müslümanım ve oruç tutmalıyım evet ama ben şimdiden acıktım. Akşama kadar nasıl yemeden durabilecektim? diye de içimden geçiriyordum.
Annem sokağı temizleyip bahçeye gelince babaannem anneme dedi ki “bak yavrum da bu gün oruç tutuyor” annem de “aferin benim kuzuma” dedi. Ama benim kafam hala nasıl akşama kadar dayanacağımdaydı. Çünkü şimdiden acıkmıştım bile.
Babaannemi çok severdim. Allah mekânını cennet etsin. Görmüş geçirmiş bilge bir kadındı. Bana dedi ki: “Yavrum sen daha çok küçüksün, bizim gibi değil senin orucun, sen öğle ezanı okununca iftar edeceksin yani orucunu açacaksın. Yemeğini yedikten sonra tekrar oruç tutmaya niyet edeceksin. İkindi ezanına kadar. İkindi ezanında iftar edeceksin sonra yine niyet edip akşam ezanına kadar tutacaksın. Akşam ezanı okununca hep birlikte yeniden iftar edeceğiz. Böylece bu gün ilk orucumuzu tutmuş olacağız. Sen de büyüyünce orucunu bizim gibi sahurdan akşam ezanına kadar tutacaksın.” Anneme “annesi sen yufka ıslat ( bizim evde yufka açılır, sacda pişirilir ve üst üste konularak, yeneceği zaman suyla ıslatılır, yumuşayınca yenilirdi) kuzuma sofra hazırla, birazdan öğle ezanı okunur, yavrum orucunu açsın” dedi. Annem hemen yufkaları ıslattı, sofrayı hazırladı. Öğle ezanı okunur okunmaz ben ilk orucumu açtım. Annem “Allah kabul etsin, benim yavrum ilk orucunu tutmuş” dedi. Yemeği tek başıma yiyordum. Annemin ve babaannemin orucu akşam ezanına kadar devam edecekti. Ama öyle gururluydum ki ilk orucumu tutmuş ve şimdi orucumu açıyordum.
Akşama doğru mahallenin çocukları “biliyor musunuz akşam ezanında top atılacak, top atılınca güm diye bir ses çıkacak ve ışık gözükecek” dediler. Ben topun ne olduğunu nasıl diye güm çıkaracağını merak etmişimdir. Plastik toplarımız vardı onlar patlayınca hiç öyle güm diye bir ses çıkarmaz, fıs diye havası inerdi. Bu nasıl bir topsa ışık da çıkaracakmış!
Dedem eve gelince de çok sevinirdim. Mutlaka bir şeyler getirirdi eve. Ramazanın ilk günü de pakete sarılmış bir şey getirdi. Merak etmedim değil tabiki. Babaannem mutfağa koyunca paketi açtım ki yumurtalı pide yaptırmış dedem.
Dedem erken gelince bahçede ya da kapının önünde otururdu. Beni de yanına alır benimle sohbet ederdi. Yine öyle oldu. “Benim balam oruç tuttu mu bu gün” diye sordu. Ben de tuttum dedim. “O zaman” dedi “sana iftarlık almamız lazım”. Elimden tuttu Olukmanlı’nın ( köyüyle bilinen bir bakkal) bakkalına götürdü. Çocuk halimizle bakkaldan ilk alacağımız gazoz olurdu. Ben hemen bir gazoz aldım. Bir de leblebi tozu. Aslında leblebi tozu yemesi oldukça zor bir yiyecekti, ağzımız, burnumuz, üstümüz, başımız hep onun tozuna bulanırdı. Ama biz yine de çok severdik. Dedem bakkala “benim balam bu gün ilk orucunu tutuyor biliyor musun” dedi. Ben de bir gururlandım ki o çocuk halimle.
Akşamı iki şey için iple çekiyordum. Atılacak top ve orucumu gazozla açmak için. Gazozu ve leblebi tozunu eve bırakıp hemen diğer çocukların yanına gittim. Beraberce Deliktaşlı’nın (köyünün ismiyle bilinen bir komşu) oraya çıktık. Burası biraz daha yüksek tepelikti. Oraya çıkınca topun atılışını ve sesini daha iyi görüp duyacaktık. Epeyce bir çocuk tepenin üzerinde bekleşip duruyorduk. Benimle yaşıt olanlar olduğu gibi bizden büyük olanlar da vardı. Birden bire bir gümbürtü koptu. Çocuklar “top attı! top attı! diyerek tepeden aşağı evlerine koşmaya başladı. Sesi duydum, ama ışığı görememiştim. Acaba ışık ne zaman görünecekti? O arada akşam ezanı da başlamıştı. Caminin minaresinde ışıklar yanmış tepeden çok güzel görünüyordu. Etrafta benden başka kimse kalmamıştı. Mecburen ben de tepeden inerek eve geldim. Ooo, sofra kurulmuş herkes yemeğe başlamıştı bile. Babaannem rahmetli “kuzum gel sen de iftarını aç” diyerek hemen yanına oturttu beni. “Ne yaptın topun ışığını gördün mü” diye sordu. “Bu gün göremedim ama yarın yine görmeye Deliktaşlı’nın oraya gideceğim” dedim. Babam gazozumu açıp bana verdi ben de afiyetle ramazan akşamı ilk orucumu gazozla açtım.