03 Aralık 2024
Anasayfa » Yazıları » DARBELER VE DARBELER (III)

DARBELER VE DARBELER (III)

  • 2.593 kez görüntülendi

28 Şubat Postmodern Darbesi

“Tanımlamadaki farklılıklara rağmen “postmodern darbe” ifadesi, Millî Güvenlik Kurulu’nun (MGK) 28 Şubat 1997’de gerçekleştirdiği toplantıda alınan kararları müteakiben ortaya çıkan siyasî, idarî, hukukî ve toplumsal alanlardaki diğer değişimleri ifade etmek üzere kavramsallaştırılmıştır. Kararların ardından iktidardaki Refahyol hükümeti son bulmuş, bir dizi gerilim ve çalkantının habercisi sayılan bu darbe de Türk toplumu için oldukça incelmiş sayılabilecek değişik müdahale süreçlerinin göz ardı edilemeyecek bir miladı olmuştur.”https://www.necdetsubasi.com/calismalar/makale/33-bir-darbeye-ad-koymak-ya-da-postmodern-darbe

Postmodern darbe kavramı daha önce duyulmuş ve bir darbeye ad olmuş kavram değildi. İlk olarak askerlerin bu kavramı kullandıklarını söylemeliyiz. Süreç nasıl başladı ve nasıl devam etti? “1995 genel seçimlerinde  Refah Partisi  birinci parti olmuştur. 1996 yılında, seçimlerin ardından kurulan DYPANAP koalisyon hükümeti, Refah Partisi’nin güven oyu için gereken 273 sayısına ulaşılamadığı için (257 kabul) güven oylamasının geçersiz sayılması gerektiğini belirterek Anayasa Mahkemesi‘ne yaptığı başvuru haklı görülerek güven oylaması geçersiz sayıldığından dağılmıştır. Bunun üzerine TBMM‘de birinci parti durumunda olan Refah Partisi ile ikinci parti olan DYP arasında kurulan 54. Hükümet (Refahyol hükümeti), 8 Temmuz 1996’da TBMM‘de yapılan oylamada güvenoyu almayı başarmıştır.” https://tr.wikipedia.org/wiki/28_%C5%9Eubat_s%C3%BCreci#cite_note-6

1980 darbesinin üzerinden 16 yıl geçmiştir. Darbe gecikmiştir. O halde süreci hızlandırıp ortamı darbeye uygun hale getirmelidir. “Önce kamplaştır, sonra düşmanlıkları körükle, kavgaları tetikle ve tahrik et! Hele bir de tetiği çekip suçu “öbür taraf”a atınca, olayların arkası zincirleme reaksiyon gibi gelir. Devamında ülke kan gölüne döner. “Ülke elden gidiyor” kampanyaları sıradan insanların zihninde bile kamplaşmaya zemin hazırlar. Böylece herkes politize olur, kamu otoritesi gitgide işlemez hale gelir. Ülkenin selameti için bir noktada artık darbeden başka hiçbir yol kalmaz…” http://www.demokrasidebirlik.org.tr/3226/darbelerin-anatomisi-ve-derin-cete

Necmettin ERBAKAN ‘ın kurduğu iki parti kapatılmış ve üçüncü olarak kurulan Refah Partisi iktidara gelmiştir. En önemli ilkesi ‘Önce ahlak ve maneviyat’ olan Refah Partisinin önceliği bazılarının canını sıkmaktadır. Ayrıca hakkı, adaleti, emeği önemseyen kapitalizm yerine adil bir düzeni önerdiğinden bazılarının tekerine çomak sokmaktadır.

“1996 yılında Çiller’in Başkanlığındaki DYP ile Erbakan’ın RP’si arasında bir koalisyon kurulmuştur. Büyük medya ve sermaye güçleri bu hükümetin kurulmasına şiddetle karşı çıkarak muhalefet etmişlerdir.”

Sürece bakıldığında askeri darbelerin gerekçelerinin oluşturulması, olgunlaştırılması gerektiğini 28 Şubatta da görmek zor olmasa gerek. O güne kadar hiç gün yüzü görmemiş eli asalı başları sarıklı kişiler meydanlarda görülmeye başlamıştır. “Topu topu bir otobüse doldurulup bir nezarethaneye kapatılacak kadar olan bu grup aylarca ortalıkta dolaştılar ve hiç kimse “gelin bakalım” demedi. Kalkancılar, Emireler, Fadimeler, abuk subuk tarikatlar, tv düğmesine her dokunuşta odaya doluşan ve insanı ürperten, din adına yapıldığı iddia edilen birtakım ayin görüntüleri… Bu sefer kampanyaya “rejim elden gidiyor” feryatları/beyanatları eşlik etti.” http://www.demokrasidebirlik.org.tr/3226/darbelerin-anatomisi-ve-derin-cete

“Bu dönemi etkileyen ve 28 Şubat sürecinde rol oynayan diğer bazı olaylar meydana gelmiştir. Bunlar; Erbakan Başbakanlık’ta Müslümanlar içerisinde ileri gelen liderlerine iftar yemeği vermesi, Taksim de cami yapılacağına dair vaatlerin olması, 1997 yılında Ramazan ayında mesai saatlerin iftar vaktine göre düzenlemeler, Kudüs gecesi olayı, D-8 projesi, Susurluk kazası ve ardından bunu protesto etmek için “Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık” eylemi” https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/301322

“Türkiye tarihinde ordu, müdahalesini meşru zeminde gerçekleştirmek için toplumda belli bir kesimin desteğine yönelmiştir. Bunu kimi zaman medya aracılığıyla toplumda belli gruplara hitap ederek sağlamıştır kimi zamanda tarihsel olarak kendisini devletin asıl savunucu olarak görmüş ve müdahalesini gerçekleştirmiştir.” https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/301322

Halkın tüm kesimlerinin hazır hale getirilmesi gerekiyordu. Bunun için üniversite rektörler komitesi bir deklarasyon yayınladı.  Ankara DGM savcısı Nuh Mete Yüksel, Başbakan Erbakan, Çalışma Bakanı Necati Çelik ile bazı milletvekilleri hakkında suç duyurusuna bulundu. Basın da boş durmadı elbette. İrtica manşetleri askerleri rahatsız etmeliydi ve etti de. Bir grup asker Gölcük’te toplanıp irticanın iktidarda olduklarını tartıştıkları yazıldı.

Siyasilerin de söyleyecekleri vardı ve söylediler. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz “Türkiye kaosa gidiyor. Güç birliği yapmaya hazırız.” açıklaması yaparken, Cindoruk “RP düzeni silahla değiştirecek” beyanını verdi. 5 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Erbakan’a birkaç mektup gönderdi.

Tüm bunlar darbe için yeterli gerekçeler idi. Çünkü irtica her yanı sarmıştı, memleket elden gidiyordu.

Ve Tarih 28 Subat 1997   “… En uzun Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından Başbakan Necmetin Erbakan’a yapılan baskılar iyice arttı. O MGK’da “bin yıl sürecek” denilen süreç için önemli bir viraj dönülüyordu. Gazeteler günlerdir birinci sayfalarında işaret ettiği tarihi MGK toplantısı yapıldı. Alınan karalar hükümete bildirildi, laiklik konusunda yasaların uygulanması istendi. 4 Mart’ta Başbakan Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve imzalamadı.” http://www.haber7.com/ic-politika/haber/995704-28-subat-postmodern-darbesinin-oykusu

Aslında asıl mesele iktidara gelen partinin dini referanslarını öncelemesi idi. Haktan, doğruluktan, adil düzenden, kambiyodan, faizden, kapitalizmden sömürü düzeninden bahsetmesi, başörtüsüne özgürlük istemesi vs. “28 Şubat darbesi, siyasal İslam’ın görünürlük kazanmasına ve kamusal alanda uyguladığı politikalarına karşı bir müdahale şeklinde tezahür etmiştir. Bu müdahale ile İslam-devlet ilişkisini dar bir alana çekerek, devletin laiklik ve kimlik politikalarını yeniden tanımlamıştır. Darbe sürecinde siyaset alanı, demokrasinin meşruluk zemini olan diyalog ve müzakere unsurlarını tasfiye ederek, siyasal katılımın yerini kuvvetli, egemen aktörler almıştır. Türkiye Cumhuriyetin darbe süreçlerinde ordu kendisini Kemalizm’in asli kurucusu öğesi olarak görmüştür. Buna mukabil laiklik ve modernliğin temel savunucu rolünü üstlenerek, kendi içerisinde yücelttiği “laiklik ve çağdaş modernliğe” karşı bir tehlike olduğunu düşündüğünde anında müdahale etmiştir.” https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/301322

Milli Güvenlik Kurulundan sonra hükümete karşı tavırlar sertleşerek devam etmiştir. “Ordu bünyesinde oluşturulan Batı Çalışma Grubu‘nun medya, yargı, üniversiteler vb. kesimlere şeriat tehlikesiyle ilgili brifingler vermesinden sonra, 22 Mayıs 1997 de Anayasa Mahkemesi’nde RP hakkında “laikliğe karşı eylemlerin odağı olmak” suçlamasıyla kapatma davası açıldı.” https://tarihibilgi.org/28-subat/

“Olayları fişlemeler takip etti. Akademisyenler, subaylar ve yöneticiler görevlerinden uzaklaştırıldı. Meslek liselerinin ortaokul kısımları kapandı. Bazı öğrencilerin üniversitelere girişi, katsayı uygulaması ile engellendi. Haziran’da Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.

10 Haziran’da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı’na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi.” http://www.haber7.com/ic-politika/haber/995704-28-subat-postmodern-darbesinin-oykusu

28 Şubat darbesi diğer üç askeri darbesinden farklı bir görünümdeydi. “28 Şubat sürecini klasik darbelerden ayıran en önemli fark da darbenin kelimenin tam anlamıyla postmodern bir çeşitliliğe sahip olmasından değil, belki gerçekleştirilme biçiminin özgünlüğü ve uzun bir süreye yayılmış niteliğinden kaynaklanmaktadır. Eski darbeler “gizlice, toptan ve aniden” yapılırken bu seferki “açıkça, perakende ve taksitle” yapılmış, postmodernlik iddiası içinde öngörülen bir model çerçevesinde toplum mühendisliğini öne çıkarmasıyla da diğerlerinden ayrışmıştır (Ilıcak, 2001). Müdahaleye sivil unsurlar da katılmış, böylece “silahlı” ve “silahsız kuvvetler” başta irtica olmak üzere rejim karşıtı hareketler karşısında mevzi genişletilmiştir. Bu da onun postmodern sayılmasına tek başına yeter sebep olarak görülmüş olmalıdır.” https://www.necdetsubasi.com/calismalar/makale/33-bir-darbeye-ad-koymak-ya-da-postmodern-darbe

Ülke, 28 Şubatla başlayan süreçte yine karabulutlar kümesiyle karşı karşıya bırakılmıştır. “Laiklik ve devlet elden gidiyor” argümanı en sık kullanılan argüman olmuştur. Bu argümana göre başörtülü kişiler devlet kurumlarında çalışamaz, okullarında okuyamazdı. Özgürlüklerden ve insan haklarından bahsedenler iş başörtülü öğrencilerin okuma hakkına gelince ya da imam hatipte okumak isteyenlere gelince laiklik ve irtica kavramını dillendiriyordu. Yetmiyor ikna odaları kurup insanları inançlarının gereğini yerine getirmekten alıkoyuyorlardı.

Batı çalışma grubu kurulmuş ve inançlı insanlar fişlenmiştir. İçki içmeyen, gümüş yüzük takan, dizlerinde namaz kıldığından yıpranma görülen, ceplerinde takke bulunan insanlar yıllarca DGM(Devlet Güvenlik Mahkemesi) de yargılanıp ceza aldılar ve işkencelere maruz bırakıldılar. Milletin hür iradesiyle gelen hükümet önce balans ayarı yapılarak sonra da tamamen görevden uzaklaştırılıp milletin özgür iradesine zincir vurulmuştur.

Bin yıl süreceği iddia edilen bu postmodern darbe, çok geçmeden yeniden millet iradesiyle tarihin çöplüğüne gömülmüştür. Okullarda başörtüsünün serbestçe takılması, Taksim’e cami yapılması, kamusal alan denilen devlet kurumlarında memurların başörtüsü takıyor olması, imam hatiplerin sayısının artması, Kudüs’ e özgürlük, Filistin’e bağımsızlık istemi, 23 yıl önceki darbenin gerekçesi sayılmış olması, memleketi on yıllarca geri götürmesine değecek bir iş olmadığı bu gün açık seçik  ortaya çıkmıştır. Ne laiklik elden gitmiştir. Ne memleket batmıştır. Hatta özgürlüklerin önü açılmış, ekonomik gelişmeler son hızla devam etmiş halkımız daha özgür daha müreffeh bir ortama kavuşmuştur.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ