21 Kasım 2024
Anasayfa » Yazıları » RAMAZAN HİKÂYELERİ VII

RAMAZAN HİKÂYELERİ VII

  • 1.674 kez görüntülendi

Çocuklar için ramazan ayının ayrı bir yeri vardır. Hepimiz çocukluğumuzda ki ilk Ramazanı ilk orucu ilk sahuru unutamayız. Hepsi dün gibi aklımızdadır. İlk oruç, tekne orucu, iftar heyecanı ilk sahur, bizim için alınan özel iftariyelikler, horoz şekeri ayrıca orucumuzu satın alan dedelerimiz, babalarımız, amcalarımız, ilk teravihlere gitmeler… Unutulmaz anılar, silinmez hatıralardır.

Mehmet okuldan dönünce hemen annesinin yanına gider. Öğretmenin derste anlattıklarını söyler.

“Anne bugün öğretmenimiz, önümüzdeki ayda bizlere Ramazanın misafir olarak geleceğini söyledi. Bu Ramazan öyle bir misafirmiş ki, misafir olduğu evlere bereket, huzur getiriyormuş. Ramazanı herkes çok iyi karşılarmış. Kim Ramazanı iyi karşılayıp güzelce ağırlarsa çok sevap kazanırmış. Allah da bundan çok hoşlanır, Ramazana hürmet gösteren kullarını bağışlarmış.

Anne, öğretmenimiz bir de biz Müslümanların Ramazanın misafir olduğu müddetçe, oruç tuttuğunu söyledi.

Bu bize misafir olarak gelecek Ramazan, komşumuz Ramazan Amca mı? Hepimize bir anda nasıl misafir olacak ve bereketi, huzuru nasıl getirecek? Oruç ne? Ben onu nasıl tutacağım, yakalayacağım?

Mehmet’in annesi, Mehmet’e gülümseyerek baktı. Başını okşadı. Omuzlarından tutarak ‘’Şuraya oturalım da Ramazan nedir? Bereketi huzuru nasıl getiriyor? Oruç nedir? Nasıl tutulur? Bir bir anlatayım.’’ Dedi.

Mehmet hemen koltuğa oturdu. Annesi de onun yanına oturdu. Annesi, Mehmet’e bakarak konuşmaya başladı.

– Evet, önümüzdeki ay evlerimize, sokaklarımıza, marketlerimize hatta kalplerimize misafir olarak gelecek.
– Her yere mi gelecek? Koskoca Ramazan kalbimize nasıl sığacak?
Annesi, Mehmet’e sevgi yumağı bir gülümseme ile bakar ve devam eder.
– ‘’İlk önce şunu bir anlayalım. Misafir olarak gelecek Ramazanın ne komşumuz Ramazan amca ne de başka bir Ramazan adında bir kimse. Bildiğimiz, gördüğümüz, konuştuğumuz bir insan değil.’’ Dedi.
– Öyleyse kim bu Ramazan veya nasıl bir şey?
– Bu Ramazan, Allah’ın bizler için büyük bir hediyesi olan, mübarek dini aylar olan üç aylardan Recep, Şaban ve Ramazan aylarından bir aydır.
– Nasıl bir ay? Bizim bildiğimiz yaz kış ayları Ocak, Şubat, Haziran ayları gibi mi?
– Evet, bu aylar gibi bir ay. Fakat o bildiğimiz aylardan farkı, dini olması. Recep, Şaban, Ramazan bu üç aylarda, bilhassa Ramazan’da Allah’ın rahmetini, bereketini, affını, mağfiretini biz kullarına bol bol indirdiği aylardır.
– Anne, bu rahmet, bereket, af, mağfiret, kul olmak nedir?
Mehmet’in bu öğrenme gayretinden memnun olan annesi, Mehmet’in başını okşar ve ‘’Böyle sorular sorduğun için aferin. İlk önce kul olmak nedir ondan başlayalım’’ dedi.
– Kul olmak önce kul olduğunu anlamaktır. Kul ise biz insanlarız. İnsanların hepsini Allah yarattığı için bizler Allah’ın kullarıyız. Bu sebeple kul olmak Allah’ın emir ve yasaklarına uymak ve yapmaktır.
– Tam anlamadım anne. Allah yaratınca nasıl kul oluyoruz?
– Allah, bizi yaratmadan önce bu dünyayı ve içindeki her şeyi tüm meyveleri, hayvanları yaratmış.
– Niçin anne?
– Bizlerin daha güzel ve rahat yaşamamız için. Sen doğmadan beşiğini elbiselerini ve diğer ihtiyacın olacak her şeyi hazırladık. Çünkü senin dünyaya gelir gelmez sıkıntı çekmeni istemedik. İşte bu yüzden Allah da tüm ihtiyaç duyacağımız şeyleri bizi yaratmadan önce bizim için hazırlamış. Kul demek ihtiyaçlarını karşılamak için birilerine ihtiyaç duyan demektir. Nasıl yeni doğmuş bebek, büyüyünceye kadar anne ve babasına muhtaç. Biz insanlar da Allah’a muhtacız. Allah tüm ihtiyaçlarımızı yarattığı ve karşıladığı için Allah’ın kullarıyız.
– Tamam, kul ve kul olmayı anladım anne.
– O zaman rahmeti anlatalım ne dersin?
– Evet, hemen anlat anne.
– Rahmet, şefkat demektir. Bir anne, çocuğunu ateşe atabilir mi? Onun kötü olmasını ister mi?
– Hayır.
– Neden?
– Çünkü, anne çocuklarını çok sever. Onlara karşı çok şefkatlidir.
– Bak ne güzel, annenin şefkatiyle çocuklarına ne kadar düşkün olduğunu ve üzerlerine titrediğini söyledin. İşte Allah da bizlere bir annenin şefkatinden ve sevgisinden daha çok kat kat sevgi ve şefkat göstermektedir. Bütün annelerin şefkatinden çok büyük olan Allah’ın bu şefkatine rahmet diyoruz.
– O zaman Ramazan ayında bizlere Allah’ın sevgi ve şefkati daha çok oluyor anne.
– Aferin, ne güzel de anlamısın. Ramazan ayında Allah’ın rahmeti, şefkati biz kullarına çoğalınca ne olur?
– Ne olur anne?
– Bereketi, affı ve mağfireti de çoğalır.
– Sahi onlar ne demek anne?
– Şimdi onlara geldi. Hemen onları da kısaca anlatayım. Biz insanlar bu dünyada yaşarken bazen üzülürüz bazen seviniriz. Bu üzüntülü anlarımızda Allah’ın bereketi üzerimize gelerek bize huzur verir. Bereket, Allah’ın içinde bulunduğumuz sıkıntılı anlarımızda bize huzur ve mutluluk getirerek sıkıntılarımızı kaldırmasıdır.
– Af nedir anne?
– Yaramazlık yapınca sana ne yapıyorum?
– Ceza veriyorsun.
– Bazen de ne yapıyorum?
– Affediyorsun.
– Aferin. Biz kullar bazen Allah’ın yasadıkları işleri yaparak günaha giriyoruz. Pişman olup o günahları bir daha işlememek için Allah’a söz veriyoruz. Bu sözümüze karşılık Allah da o günahları affediyor.
– En son mağfiret kaldı. Mağfireti de anlatır mısın anne? Elbette anlatırım yavrucuğum diyerek yanağına sevgiyle dokundu.
– Bazen büyük bir suç işlediğin zaman babanla sana ne yapıyoruz?
– Büyük bir ceza veriyorsunuz.
– Sonra?
– Sonra, verdiğiniz cezayı yaptıktan sonra pişman olduğumu ve bir daha aynı kabahatleri bir daha yapmayacağımı anladığınızda da beni affediyorsunuz. Sonra da uzun zaman istediğim bir şeyi mükâfat olarak alıyorsunuz.
– Güzel. Bize kendini affettirecek işler yaptığında hem seni affediyoruz hem de mükâfat veriyoruz. İşte bizler, bazen Allah’a karşı büyük olsun küçük olsun suçlar işliyoruz. Daha sonra o günahlardan pişman oluruz. O günahı bir daha yapmayacağımıza dair Allah’a söz veririz. Allah’ın hoşuna gidecek şeyler yaparız. Bunun üzerine Allah da bizleri bağışlar ve mükâfat olarak cenneti verir. İşte Allah’ın bizi bağışlayıp cenneti vermesine mağfiret denir.
Anne bu Ramazan ayı gerçekten çok güzel bir aymış. Şefkat, huzur, bağışlanma, mükâfatın bizleri bol bol kuşattığı bir aymış.
– O zaman ne yapıyoruz oğlum bu ay?
– Birçok sevap işleyeceğiz. Allah’ın hoşlanacağı işler yapacağız. Sahi anne, Allah’ın hoşuna gidecek en güzel iş, sevap nedir?
– Bu ayda Allah’ın hoşuna gidecek en güzel sevap, oruç tutmak.
– O ne anne. Onu nasıl tutup yakalayacağız?
– Ağzımızla, dilimizle, midemizle, gözlerimizle, kalbimizle, kulaklarımızla tutacağız.

Mehmet aklı karışmış bir şekilde annesine baktı. Annesi Mehmet’in çok hayret ettiğini bakışlarından anladı. Mehmet’e soru sorarak daha iyi anlatmaya çalıştı.

– Bizim sana en büyük cezamız ne?
– Akşam yemeğini sizinle beraber yememek sonra geç vakitte neredeyse açlıktan ölecek hale geldiğimde yemek.
– Yani biz sana yemek verinceye kadar hiçbir şey yemiyor ve içmiyorsun. Ağzını ve mideni yiyeceklere kapatıyorsun. Hiçbir şey yememek için ağzını mideni yiyeceklere karşı tutuyorsun değil mi?
– Evet anne.
– İşte oruç ibadeti de sabahtan akşama kadar hiçbir şey yemeden, içmeden mide ve ağzımızı yiyeceklere kapatarak yaparız. Yani ağzımızı ve midemizi yeme- içme isteklerimize karşı tutmuş olduğumuzdan oruç tutuyoruz deriz.
Anne sabahtan akşama kadar aç susuz kalıyoruz. Öyleyse oruç cezamı?
Hayır. Tam tersine oruç tutmak bize Allah tarafından bir mükâfattır.
Mehmet iyice şaşırır. Nasıl mükâfat oluyor?
– Hani orucu dilimizle, gözlerimizle, kulaklarımızla, kalbimizle tutarız demiştim ya.
– Evet demiştin.
– Ha işte, gözlerimizle tutarız, gözlerimizi ayıp şeylere kapatırız. Kulaklarımızla tutarız, kulaklarımızı kötü sözlere tıkarız. Kalbimizle tutarız, kalbimize tüm kötü niyetleri ve kötü huyları kapatırız. Böylece sadece aç kalmayıp tüm kötülüklerden ve günahlardan uzaklaşıp iyilik yaparız. Seni aç bırakınca yaptığın hatanı anlayıp pişman olarak aynı hatayı bir daha yapmıyorsun. Böylece iyi ile kötüyü birbirinden ayırıyorsun.
– İşte oruç tutarken aç kaldığımız ve tüm günahlardan da uzaklaştığımızda da yaptığımız günahları daha iyi anlıyor, büyük bir hata yaptığımızın farkına varıyoruz. Böylece aynı hatalara bir daha düşmüyor, günahlardan uzaklaşıyor ve iyilik, sevaplar yapıyoruz. Kendimizi terbiye etmiş oluyoruz.
– Anne Ramazan, oruç ne güzelmiş. Bize sevgi, huzur ve güzel ahlakı kazandırıyormuş.

Annesi Mehmet’in bu sözüne biraz şaşırmış. Çünkü oğlu Ramazanı ve oruç ibadetini çok iyi anlamış.

Annesi Mehmet’e tebessüm ederek, “aferin, aferin oğlum,” dedi. Hikaye-Mesut AKDAĞ

Çocuklarımıza bırakacağımız en önemli miras yaparak, yaşayarak göstereceğiniz iyilikler, güzel yaşantılardır.

http://kayserianahaber.com/-yeni-ramazan-hikyeleri-7-_m5400.html

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ