- 1.643 kez görüntülendi
Daha önceki yazılarımızda orjini batı kökenli, yeni bir kavram olan meritokrasi kavramına değinmiştik. Bu yönetim anlayışını savunanlar ve karşı duranlarla ilgili bazı görüşleri dile getirmiştik. Kendi tarihi köklerimize indiğimizde aslında kavramın kullanılmasa bile pratikte uygulandığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
‘Papucu dama atılmak’ diye günlük dilde kullandığımız bir deyim vardır. Tarihimizde lonca adı verilen esnaf teşekkülleri olurdu. Herkesin meslek ahlakı ilkeleriyle çalıştığı dönemlerde bir zanaatkarın yaptığı işte ihmal veya hileye sapması nadir görülen hadiselerdendi. Ancak yine de her toplulukta olduğu gibi işini iyi yapmayan, işinde uzman olmayan veya işini önemsemeyen insanlara rastlanırdı. Müşteri böyle bir durumda bu esnaf teşekküllerine başvurur ya iyi ürün verilmesini veya parasının iadesini isterdi. Bir imalat hilesi söz konusu ise ilgili usta çağrılır, esnafın ileri gelenleri, yiğitbaşı ve diğer meslek temsilcileri huzurunda kethüda tarafından tekdir edilir, aldığı ücretin müşteriye iadesi sağlanır, dava konusu olan ayakkabı da kullanılmamak için dama atılırdı. Damda atılı ayakkabıyı gören başka müşteriler o ustanın iyi iş yapmadığını, işinin uzmanı olmadığını anlayıp başka bir ustaya yönelirlerdi. Belki adı meritokrasi değildi ama pratikte uzmanlık, liyakat, işin ehli olma bu derece önemli sayılırdı. ( https://www.egitimsistem.com/pabucu-dama-atilmak-deyiminin-anlami-46552h.htm )
Dini literatürde de meritokrasinin ipuçlarını görebiliriz. Ayette geçen “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.” emri bunun en açık ifadesidir. Ayetin iniş sebebine baktığımızda konu daha çok netleşecektir. “Hz. Peygamber Mekke’yi fethedince burada Kureyş kabilesinin çeşitli ailelerinde bulunan bazı selâhiyet ve vazifeleri yeniden düzenlemiş, bir kısmını kaldırmıştı. Kaldırmadığı hizmetler arasında Mescid-i Harâm ve çevresinin hizmetiyle su işleri vardı. Birinci hizmet Abdüddâroğulları adına Osman b. Talha’da, ikinci hizmet ise Hâşimoğulları’ndan –aynı zamanda Hz. Peygamber’in amcası olan– Abbas’ta idi. Hz. Peygamber, vazifelerle ilgili yeni bir düzenleme yapmak üzere Kâbe’nin anahtarını Osman’dan almıştı, amcası Abbas bu hizmetin de kendisine verilmesini talep etti. Bunun üzerine emanet âyeti geldi ve anahtar yine Osman b. Talha’ya teslim edildi.” ( https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Nis%C3%A2-suresi/551/58-ayet-tefsiri) Bazı müfessirler Kabe’nin anahtarı teslim edilen Osman B. Talha’ nın o esnada henüz Müslüman olmadığını belirtmişlerdir. Bu ayet Kabe içinde inen tek ayettir. Ayette işin ve emanetin bu işi yapabilen, liyakatli, uzman kişilere teslim edilmesi ve adaletle hüküm verilmesi gereğine vurgu yapılmaktadır.
İltimas, adam kayırma, ahbap çavuş ilişkisi vs gibi istenmeyen kötü özelliklerin olmadığı bir yönetim anlayışını her toplum için olmazsa olmaz şart olmalıdır. “ Kamu kuruluşlarında görev alan tüm bireylerin mevki kazanmak için bilgi ve yetenek sahibi olmasını bir zorunluluk olarak gösteren meritokrasi, bu yapısı ile bugünün demokrasisinden dahi yüksek eşitlik sağlayan bir sistemdir. Lakin günümüzde çoğu insanın meritokrasi hakkında en ufak bir fikir sahibi dahi olmamasının en büyük nedeni, bu sistemin torpili değil bireye bir takım özellikler kazanmayı dayatmasıdır. Zira meritokrasi ile yönetilen bir toplumda herhangi bir yeteneği veya bilgisi olmayan bireyin toplum içinde rol alması da mümkün değildir.” ( http://www.gercekturk.com/meritokrasi-nedir )
“Kayırma sisteminde kişinin bir devlet görevine alınmasında veya atanmasında akrabalık, eş-dost ilişkileri ve partizanlık ilişkileri hakimdir. Akraba kayırmacılığı (nepotizm), eş-dost kayırmacılığı (kronizm) ve siyasal kayırmacılık (patronaj ve partizanlık) iyice yozlaşmış bir devlet yönetimindeki hastalıklardır.” ( http://www.canaktan.org/can-aktan-yasam-felsefesi/canaktan_personal/aktan-seyyah/hayat_hakikat/meritokrasi.html )
Bu hastalıklara tutulmuş ülkeler meritokrasi, liyakat, adalet vs. gibi kavramlara pek itibar etmezler. Peki sonuçta ne olur? “Aslında liyakat merkezli meritokrasi, Türkiye’nin dini ve tarihi birikimine uygun bir kavram. İslamiyet, emaneti ehil olana vermeyi, kul hakkı yememeyi ve adil olmayı emretmiyor mu? Liyakatli olmasına rağmen bir insanı bir işe almıyorsanız, hem adalet kavramını çiğnemiş hem de o insanın hakkını yemiş olursunuz.” Ahmet Kuru (https://www.hukukihaber.net/makale/turkiye-icin-cozum-meritokrasi-h76098.html )
“Liyakat sisteminin tersi yaklaşıma ise kayırmacılık deniyor. Kayırmacılıkta kişinin yetenekleri ve yetkinliklerinden daha çok diğer bazı kişisel özellikler ön plana çıkıyor. Bunları cinsiyet, ırk, din, dil, yaş, aile, akrabalık, tanıdıklık, arkadaşlık, dostluk, siyasi görüş, soyluluk, zümreye bağlılık gibi çok çeşitli boyutlarıyla ifade etmek mümkün. Bu tür faktörler işe başlamada ve ilerlemede esas belirleyici oluyor. Bunlara kayırmacılık dışında, ayrımcılık, yandaşçılık gibi farklı isimler de veriliyor. Kayırmacılığın esas olduğu bir ortamda kişisel bilgi ve yetkinlikler geri planda kaldığı, görevle doğrudan ilgili olmayan diğer kişisel faktörler ön plana çıktığı, hatta belirleyici olduğu için işin gerekliliklerine uygun olmayan, yeterli yetkinliği bulunmayan kişiler görevlendirilebiliyor. Bu nedenle söz konusu iş veya hizmetten sağlanan fayda doğal olarak azalıyor. Hatta bu durum kamu kurumlarına ve dolayısıyla kamuya büyük zararlar veriyor. Ülkemizde de bu yöndeki eksiklikler sıkça dile getiriliyor.” (http://www.icdenetim.net/liyakat-sistemi-tartismalari-suruyor/ )
O halde bu kokuşmuş, bu çivisi çıkmış, bu köhnemiş zihniyetten kurtulup adil bir kamu politikası geliştirmek, uzmanlaşmış liyakatli insanlara görev vermek, ahbap çavuş ilişkisi yerine ülke için faydalı, yararlı olacak insanları ortaya çıkarıp ülke menfaatlerine kullanmak gerekmez mi? Hayır diyen kimse olmamasına herkesin liyakattan dem vurmasına karşın iş kamuya istihdam sağlamaya gelince liyakat yerine eş dost ilişkisi, siyasal görüş, ideoloji, etnik kimlik vs özellikler ön planda tutulmaya devam edilmektedir.
Öyleyse her alanda eşit, adil, tarafsız, liyakata dayalı bir yönetim anlayışını tarz ve yöntem haline getirmeliyiz.
http://kayserianahaber.com/meritokrasi-ve-liyakat-uzerine-3_m4916.html