21 Kasım 2024
Anasayfa » Yazıları » O ESKİ KIŞLAR (II)

O ESKİ KIŞLAR (II)

  • 1.573 kez görüntülendi

Çocukların keyif almasına oranla büyükler için kış biraz daha zahmetliydi. Toplu taşıma pek yaygın değildi. At arabaları, faytonlar vardı. Köy ve ilçelerde genelde kızaklarla ulaşım sağlanırdı. İnsanlar işlerine gidip gelirken çok zorluk çekerlerdi. Dizlere kadar karlara bata çıka yürümek kolay olmazdı.

              Anneler ah anneler… Onlar en zor günlerin insanlarıydı. Çilekeş kadınlar.. En çok da onlar sıkıntı çeker ama bunları dert etmezlerdi. Eşleri ve çocukları içindi tüm bu çekilenler…  Sobaları onlar yakar, yemekleri onlar pişirir, mahalle çeşmesinden suları onlar taşırlardı. Sobaları yakmakta pek zorlanırlardı. Önce içlerindeki külleri temizler sonra odunları tutuştururlardı.. Bazen bacalar çekmez, tüter,  ev is-duman içinde kalırdı. Haftada on beş günde borular dışarı çıkarılır içleri is-kurum kalıntılarından temizlenirdi. Biraz daha ileri gidenler bacayı temizlemek için bacanın içine taş_ kilo vs ağırlık salarlar, bazıları da ateş yakardı. Bu iş, bilinçsizce yapıldığında baca alev alır maazallah her yeri tutuşturup yangına sebep olurdu.

               Adam boyu kar yağardı. Bir arkadaşım lojmanın kapısı kadar kar yağdığından içeride mahsur kaldığını, arkadaşlarının dışarıdan karları küreyerek kapıyı açtığını söylemişti. O kadar kar yağmasına rağmen okullar tatil olmazdı. Zor zahmet okullara gidilirdi. Bazıları için okula gitmek daha çok eziyetti. Çünkü okulları uzaktı, taşıt yoktu, mecburen yürüyerek gidilip gelinirdi. Kar dizlere kadar çıkardı ki yürümek çok zorlaşırdı.  Devletin kapıdan alıp kapıya bıraktığı taşıma sistemi yoktu. Özel tutulan servisin adı bile duyulmamıştı. Gidinceye kadar elleri-yüzleri buz keser, çok üşürler, üstüne üslük elbiseleri ıslanırdı. Bir de bunun geri dönüşü vardı. Aynı zahmet geri dönüşte de yaşanırdı. Eve gelip çıtır çıtır sobanın başına geçilir elbiseler kurutulur yemek saati beklenirdi. Yemekten sonra yorgun argın derslerin başına oturulur gaz lambasının ışığında ders çalışılırdı.

             Sobalar sadece oturma odasında yandığından bütün işler oturma odasında yapılırdı. Yemek orada yenir, misafir orada ağırlanır, ders orada çalışılır, çay orada içilirdi. Erkekler sohbet eder, kadınlar ellerinde şişlerle ya kazak örerler ya yün çorap… Şebeke sularının demir borularının donmaması için üzerlerine eski yaygılar örtülür, izocam filan bulunmazdı. Eğer demir borular buz tutmuşsa küçük tüplere bağlanan pürmüz denilen bu gün cam üfleme ustalarının kullandığına benzer bir aparatla borular ısıtılıp donan su açılmaya çalışılırdı. Bir de borular,  buz ve ısının bir araya gelmesi ve ortaya çıkan tazyikle patlarsa seyreyle sen gümbürtüyü. O zaman bir sıhhi tesisatçı denilen kişi bulunur –zor zahmet bulunurdu- borular kesilip biçilip klavuzlanıp kendirlerle yeniden onarılarak suyun akması sağlanırdı.

           Bu da kışın öbür yüzüydü. Ama hiç kimseden kara kış, beyaz afet, beyaz felaket ve sair cümleler duyulmazdı. Büyükler bu yıl kışın ağır geçtiğinden, zemherinin soğuğundan, suların buz tutmasından bahsederler, yazın olabilecek mahsulleri tartışırlardı. Radyo vardı ama o da herkesin evinde olmazdı. Televizyon bir mahallede belki bir ya da iki kişinin evinde bulunurdu. Bilgisayarın, internetin daha adı konmadığından sohbetler koyu olurdu, çaylar tavşan kanı. Radyodan ajanslar dinlenir üzerine konuşmalar yapılırdı. Evdeki gaz lambası ilerleyen saatlerde fitilinden pis koku yaymaya başladı  mı  misafirler kalkma vaktinin geldiğini sezerlerdi. “Karardı köz, bitti söz, kalkın gidin siz, yatacağız biz.” gibi demeler de vardı ama  o gündeki edep anlayışı misafire bunları söylemeye elvermezdi.

           Kışlar o zamanlar daha sıcak, sohbetler daha koyu, komşuluklar ve dostluklar daha sıkıydı… Hey gidi günler…  Nerde o eski kışlar… http://kayserianahaber.com/-yeni-o-eski-kislar-ii_m4930.html?yazar=2509 Mustafa KÜÇÜKTEPE

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ