- 2.457 kez görüntülendi
Cahit ZARİFOĞLU
Küplüce Mezarlığında medfun bir büyük şair Abdurrahman Cahit ZARİFOĞLU.
“Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme”
Hayattayken görmek, görüşmek mümkün olmayan üstadı değerli bir şair büyüğümle Küplüce’deki mezarına ziyarete gittik. Değerli büyüğüm de hiç mezara gelmemişti. Gayet mütevazi bir mezarlıkta ebedi istirahatgâhındaydı. Okuduk, rahmet diledik.
“Bir mezarlık kadar ölüye şahit her evin
Her soluğun yeni bir can veriş
Eğer kalmamışsa kalplerde Allah sevdası
Ey Filistin kar kar toprağını
Yoğur gazabını Yaradan’ın
Bu ateş bulutu hangi kavmin üzerinde
Çam ormanlarının salınışında
Kuşların cıvıldayışında
Otların serin tenlerinde
Eğer varsan bakıp görmeye
Şeffaf perdenin az ötesini
Bir ateş bulutu var en bildik yerde
En emin yerde
Ve bak asıl ölen yaylalar villalar tok karınlar
Hissiz dudaklar gayretsiz kalpler
Asla değil kavruk çölde yatan kadavralar
Farzet körsün olabilir
Elele tut
Taş al ve at
Kafiri bulur”
Şiirini hatırladık gözyaşlarıyla.
“Cahit Zarifoğlu, sanat hayatına lise yıllarında yerel dergilerde yazdığı şiirlerle başlamış, sonraki dönemlerde ise Türk Dili, Diriliş, Mavera, Papirüs gibi birçok dergide şiirlerini yayınlamıştır. İslami duyarlığın kendine özgü şairlerinden olan Zarifoğlu, ilk şiirlerinden itibaren İkinci Yeni‟nin kapalı şiir anlayışını benimser ve bu çerçevede şiirler yazar. Zarifoğlu, otuzlu yaşlarından sonra şiiri İslami davanın bir aracı olarak seçer ve İslami duyarlığın ve söylemin şairi olarak Müslümanların dünyasındaki kanayan yaralara dikkat çeker. Şair, “Hama”, “Mezar-ı Şerif” gibi şehirlerde dizelerini dolaştırarak bu yerlerdeki acıları, zulümleri, işgalleri bazen de sevinçleri anlatır.” https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/222192
‘Tüm Şiirler’ kitabını almıştım lisedeyken. Kalınlığı gözümü korkutmuştu. Ama okudukça başka dünyalara, farklı ufuklara götürüyordu beni. Evet kapalıydı şiirleri, anlaşılması zordu ama tadı başkaydı. Kendisi de söylüyordu şiirinin kapalı, zor anlaşılır olduğunu ama “gayret etmelisin ki anlayabilesin” derdi.
Anılar defterinde gül yaprağı
Gibi unutuldum kurudum
Başıma düşmüş sevda ağı
Bir başıma tenhalarda kahroldum
Sen kimbilir, rüzgârlı eteklerinle
Kimbilir hangi iklimdesin, ben
Sensiz bu sessizlikle
Deli gibiyim sensiz
Bu sessizlikle
Ayrılıkla başım belada
Gözlerini çevir gözlerime
Yoksa sensiz bu sessizlikle
Deliler gibiyim
Sensiz bu sessizlikle
Okudukça şairin derinliğini, duyarlılığını, çilesini, iç dünyasını; şiirlerinin tadını, güzelliğini anlıyorsun.
Zulümdür dinlenen başlarsa eğilmiş
Gömleğin üzerine kadar çıkmış kalpteki kara leke
Dikilsen dağların ötesini tutar elin
Bir iki tank çer çöp olmuş gözüne perde
Petrol ya da banker sellerinde boğuluyorsun
Külçe külçe dolar ya da sefalet secden olacak yerde
O eski kadim iklim kim bilir nerde sürer
Perişan birkaç evde kim bilir veliler dilinde
Oturup konuşalım şunu. Bulsun kelimem kelimeni
Eğer uyku daha aziz esirlik daha ehven değilse
Bir deli akıl çırpınıyor aramızda
Rızık korkusu can korkusu baş mesele
Çıplan dünyadan çıplan ve gövdenden
O büyülü çiçekleri yol arın bir kere
Başını eğmiş zalimleri dinlersin
Dersin ‘lokmam ellerinde’
Filistin bir sınav kağıdı
Her mü’min kulun önünde
De gerçeği yaz: Hakikat şehitliğe koşmaktır
De isyan çağır yolun açılır cennet köşelerine
Cemal Şakar, Zarifoğlu‟nun şiiri için, “Hakkında yapılan yorumların ve çözümlemelerin hemen hepsinde, onun sanat anlayışı iki döneme ayrılmaktadır. Birincisi imajları alabildiğine özgürce/ biricik/ spesifik kullandığı saf şiir dönemi; diğeriyse İslami duyarlılığın/ tezin/ iddianın öne çıktığı; Akif İnan‟ın, tabir caizse artık toplumcu bir Cahit Zarifoğlu vardı, dediği dönem.” https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/222192
Bir kaç balıkçı belirdi
Başları kollarının üzerine eğilmiş
Dinler gibi oltalarıyla balık dilini
Martı kendiyle halkalanır:
haydi ana
sen karadan
ben kumsaldan
Sen bulgur çuvalından peynir ceresinden
nice yufka ekmeği külekten
kış yemişini şireyi tahta sandıktan
aç misafir sofralarını nişe kokularıyla
Çamaşırı bakır leğenlerde dengele
taş mutfaklarda
arınırken odun ateşiyle ısınan sağlam sularda
Ben
birden
kıyıya çekilmiş sığ sularda
taşlarda çırpınan kofana
Bir kaç balıkçı daha belirdi
Gözleri ellerinin üzerinde siperlenmiş
Nöbetini bekler gibi kaderin
Rasim ÖZDENÖREN lise yıllarını şöyle anlatır. “Cahit lise yıllarında son derece hastalıklı sayılabilecek derecede zayıf sarı benizli, içe dönük, kimseyle konuşmayan, sorulunca üşenir gibi cevap veren biriydi. Kendi aramızdaki adı Aristo idi. İçine kapanık ve filozofça duruşundan dolayı ona bu ismi koymuştuk. Necip Fazıl ise ona artist diye hitap ederdi.”
“Cahit ZARİFOĞLU, Necip FAZIL’ın evinde bir sohbet meclisindeydi. Herkes pür dikkat Üstad’ı dinler ama yerinde duramayan Cahit ayağa kalkar ve evin içinde dolaşmaya başlar. Necip Fazıl’ın kitaplığına bakan, plaklarını karıştıran şair Aristo’dan sonra ikinci lakabını Necip Fazıl’ın nüktedan sözleriyle alacaktır. Cahit’in evinde dolaştığını, kitaplarını karıştırdığını gören Üstad şöyle der ‘Yahu burada muhteşem bir konser varken sen notalarla meşgulsün Artist.” https://www.fikriyat.com/galeri/edebiyat/cahit-zarifoglunun-hayatina-dair-bilmeniz-gereken-20-ilginc-bilgi/19
Göğsümde bir küçücük derya buldum
Kabına sığmaz bir ceylan yoldaşım
Eteğini toplamış bir sevgili düştü kumsala
Ufacık kuru dudaklarında bir hasret sayhası
De Zarif inle. Ta ki huzra vardın
Nice yıl isyan durdun gurbet kaldın
İyi ki böyle güzel yürekli insanlar geldi geçti bu dünyadan. Kendisini rahmetle, minnetle anıyorum.
https://www.kayserianahaber.com/sevgi-dolu-yedi-guzel-adam-2-cahit-zarifoglu_m5461.html