- 3.181 kez görüntülendi
Mehmet Akif İNAN
Mehmet Akif İNAN, inanmış, samimi, sözüyle eylemi bir olan, kudüs sevdalısı, bir düşünce, bir fikir ve eylem insanı. Ölümü içinde öldürmüş, hayatı söz ve eylem birliğinden müteşekkil bir insan.
Prof. Dr. Özlem Fedai bir röportajında: “İNAN, KISAKÜREK, KARAKOÇ, ZARİFOĞLU gibi İslami tefekkürün tasarımcısıdır. İslâm kültür ve medeniyetini geçmişi ve geleceği hakkında kafa yormuş bir şairdir. Öyle ki ilk şiir kitabın adının Hicret (1974) olması bile İslam kültür ve medeniyetine içten bağlılığı ile alakalıdır. Kitap, Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç etmesine bir telmihtir. Tenha Sözler’de ise “Asr-ı Saadet” özlemini, Peygamber sevgisini, modern çağın buhranlarına karşı İslâmi yaşantıya daveti anlatan şiirlerle karşılaşırız. Örneğin “Sensin” şiirinde “Seninle olmaktır ahdım yeminim / Ordum emirim ve otağım sensin” diyerek Hz. Muhammed’in davası açısından anlamını yansıtmıştır. İnan, eserleriyle Tanzimattan itibaren medeniyet değiştirmenin kültürümüzde neden olduğu travmaları yansıtmış bir şairdir. Batı’ya hayran kendi köklü medeniyetine sırt çeviren Türk aydınına, yönü “Asr-ı Saadet”e bakan güçlü bir medeniyet tasavvurunu işaret etmiştir.” demiştir.
Şair, Yazar Recep Garip Mehmet Akif İNAN hakkında aşağıdaki cümleleri yazmaktadır:“Yanında olduğunuzda dolardınız. Gönenirdiniz. İçinizi dışınızı aydınlatırdı. Sizi kuşatırdı. Sizi tedavi ederdi. Size hedefler belirlerdi. Hedefinizi büyütürdünüz… Akif İNAN bir derviş adam, bir gönül adam, bir şair ve Akif İNAN rüzgârlardan etkilenmeyen yeleleri savrulan doru bir at gibi soylu, yanındakilerle uyumlu, yumuşak, hisli ve yürekli bir dava ve eylem adamıydı. Bakışlarında uzun hedeflere hüküm giyinmişlik vardı… Hani bazı insanlar için “vakıf adam” denir ya Akif İNAN buna tıpatıp uyar. Memleketin bütün problemleriyle meşgul olmakla yetinmez, öğrencilerle ilgilenir onlara yatacak yer burs vs işleriyle de meşgul olurdu. Tek başına bir okul gibidir. Bir derviş adam ve bir usta kalemdir o. Çile ve fikirle dolu hayatının bir anını bile boşa harcamamış bir gönül adamıdır. Duruşuyla konuşmasıyla giyim tarzıyla çevresini etkileyen aynı zamanda tanıştığı yeni kabiliyetleri bir şekilde takip etmeyi beceren bir yapıya sahiptir…” (Recep GARİP, Yedi Bilge, 157, 162, 192,193)
“Urfa’da doğdu. Babası, Mirzaali aşiretinden gümrük memuru Hacı Müslim İnan’dır. Öğrenimine doğduğu şehirde başladı. Liseyi, son sınıfta iken nakledildiği Maraş’ta tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girdi. Hilâl dergisi ve yayınlarında müessese müdürlüğü (1961-1964), Türk Ocakları’nda önce müze ve kütüphane, ardından merkez müdürlüğü (1964-1969) görevlerinde bulunduğu için üniversite öğrenimi uzun sürdü. 1969-1972 yılları arasında Türk Taşıt İşverenleri Sendikası’nda eğitim uzmanlığı yaptı. Fakülteyi bitirdikten sonra (1972) Uşak İmam-Hatip Lisesi, Gazi Eğitim Enstitüsü ve Ankara Fen Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak çalıştı. 1992’de kurulan Eğitimciler Birliği Sendikası’nın genel başkanlığını yürüttü. 6 Ocak 2000’de Urfa’da vefat etti.
Şiir yazmaya Urfa’da bulunduğu yıllarda başlayan İNAN, doğup büyüdüğü çevrenin kültürel dokusundan gelen etkilerle önce klasik tarzda aruz vezniyle ya da halk şiiri tarzında hece vezniyle eserler ortaya koymuş, ilkyazı ve şiirlerini 1957’den sonra mahallî gazetelerde yayımlamıştır. Maraş Lisesi’nde Rasim ÖZDENÖREN, Cahit ZARİFOĞLU, Erdem BAYAZIT ve Alaeddin ÖZDENÖREN gibi isimlerden oluşan, Türk edebiyatının en yeni akımlarına açık bir arkadaş grubu içine girmesi onun sanatındaki dönüşümün başlangıcı olmuş, Nuri PAKDİL, Necip Fazıl KISAKÜREK ve Sezai KARAKOÇ gibi edebiyatçıların etkisiyle yaşadığı gelişim süreci 1969’a kadar devam etmiştir. Bu dönemdeki yazılarının bir kısmı Türk Ruhu, Toprak, Orkun, Oku, Türk Yurdu, Defne, Yaprak, Çağdaş, Filiz, Yeni İstiklâl, Fedai ve Hilâl gibi dergi ve gazetelerde yayımlanmıştır.
İNAN’ın asıl kimliği, 1969’da kurucuları arasında yer aldığı Edebiyat dergisindeki çalışmalarıyla ortaya çıkar. Bu dönemde, divan şiirinin modern şiire kaynak olabileceği fikri etrafında geliştirdiği görüşlerini yazılarıyla dile getirir. Attila İLHAN, Turgut UYAR ve Behçet NECATİGİL gibi isimlerin de ilgi gösterdiği bu gelişme divan şiirinden yararlanma hareketi olarak bilinmektedir. Modern Türk şiirine yeni açılımlar kazandırılabilmesi için öncelikle eski edebiyatımızın dayandığı medeniyet dünyasıyla yeniden bağlar kurulması gerektiğini savunan İnan, bu yönü eksik olanların eserlerinde o dünyadan yararlanmanın yüzeysel ve yapay kaldığını ileri sürmüş, kendisi de savunduğu doğrultuda ürün vermeye çalışmıştır. Hece vezniyle yazılmış, şekil olarak beyit görünümü taşıyan şiirlerinde divan ve halk şiirinin hayal ve düşünce dünyası ile ahenginden bazı ses öğelerine rastlanırsa da bu unsurlar aynen alınmamış, o şiir dünyası yeni özlerde ve yeni bir ahenkle sürdürülmek istenmiştir. Toplumcu şiir akımlarının moda olduğu bir dönemde İnan ferdî duygu atılımlarından yola çıkan, aşk ile ülkünün, iç içe geçtiği bir iç âlem şiiri yazmıştır. Zaman zaman günlük sıkıntıların da yansıdığı bu şiirde aşk temasının, klasik şairlerde olduğu gibi maddî ve ilâhî anlam boyutlarını beraberce taşıyarak tasavvufî yoruma açık bir ifade kazandığı görülür.
1969’dan sonra Edebiyat’tan başka yine kurucularından olduğu Mavera (1976) dergisiyle 1977’den itibaren Yeni Devir, Millî Gazete ve hayatının son döneminde Yeni Mesaj gibi gazetelerde günlük fikir ve sanat yazıları yazan İNAN, Mehmet Reha, Akif Reha, Müslimoğlu ve Mithat Mirzali gibi takma isimler de kullanmıştır. Şair 1969 öncesi şiirlerini kitaplarına almamıştır.
Başlıca eserleri şunlardır: Şiir: Hicret (Ankara 1974); Tenha Sözler (İstanbul 1991). Deneme: Edebiyat ve Medeniyet Üzerine (Ankara 1972); Din ve Uygarlık (İstanbul 1985). Yazarın eğitim enstitüleri için Yeni Türk Edebiyatı (Ankara 1977) adlı ders kitabıyla basılmamış İslâm’ın Edebiyatı ve Yusuf ile Züleyha mesnevisi bulunmaktadır. Yedi İklim dergisi ölümünden sonra bir özel sayı yayımlamıştır (sy. 120, Mart 2000).”
( https://islamansiklopedisi.org.tr/inan-mehmet-akif )
Mehmet Akif İNAN’ın kurduğu sendika ölümünden sonra büyümüş, serpilmiş ve Türkiye’nin yetkili en büyük sendikası haline gelmiştir. Adına okullar yapılmış, kütüphaneler kurulmuş ve bir vakıf tesis edilmiştir. Şiirlerinin birçoğu bestelenmiştir.
Mehmet Akif İNAN’ ı Kudüs şiiriyle,
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yer altı nehr çağlıyordu
Gözlerim yollarda bekler dururum
Nerde kardeşlerim diyordu bir ses
İlk Kıblesi benim ulu Nebi’nin
Unuttu mu bunu acaba herkes
Burak dolanırdı yörelerimde
Mi’raca yol veren hız üssü idim
Bellidir kutsallığım şehir ismimden
Her yana nur saçan bir kürsü idim
Hani o günler ki binlerce mü’min
Tek yürek halinde bana koşardı
Hemşehrim nebi’ler yüzü hürmetine
Cevaba erişen dualar vardı
Şimdi kimsecikler varmaz yanıma
Mü’minde yoksunum tek ve tenhayım
Rüzgarlar silemez gözyaşlarımı
Çöllerde kayıp bir yetim vahayım
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Götür müslümana selam diyordu
Dayanamıyorum bu ayrılığa
Kucaklasın beni İslâm diyordu
Mehmet Akif İNAN’ ı Eylem adamlığıyla,
Her eylem yeniden diriltir beni
Nehirler düşlerim göl kenarında
Ey deprem gel yetiş bu şehirlerin
Doğayı çarptıran konumlarına
Doğ ey güneş erit taştan adamı
Ve kurut taşları diken elleri
Babamın gölgesi koruyor beni
Oh ne güzel şehir bu eski şehir
Dönüştür ey kalbim bahçeli eve
Anlamı ezen o makinaları
Kurtuluş haberi olsun dünyaya
Ayırma üstümden bir an gölgeni
Mehmet Akif İNAN’ ı ölüme meydan okuyuşuyla,
Yüzünde inancın keskin ışığı
gün olur dönüşür bir şah kavgaya
Gelin kardeşlerim, gökleri tutan
mızrak parmaklarla, mahşer yürekte
Kim demiş her şeyin bitişi ölüm
destanlar yayılır mezarımızdan
Bizansı soluyan kentleri bir gün
yıkarsın sesinin okyanusunda
Hangi yöne baksam şafak görürüm
Toprağın altından yürür ordular
Haberin var mı ey güzel çocuk
içimde devinen çağlayanlardan
Erir gözlerinin keskin şavkında
bu çağın bilcümle karanlıkları
Zaferler özleyen düşünü süsler
göğsünde çağlayan bir bedir nehri
Ellerin ki hızın kumandasında
Gözlerin ki çizer sınırlarımı
Bir yeni vakitler geldi gelecek
İçimde sürekli ayak sesleri
hatırlamaya
Bitmeyen kaderdir dipsiz susuzluk
Pınarlar kaynaşan parmaklarında
Odalara kepenk vurulmaktadır
Kapılar kırılan bakışlarında
Bir tren sesine uygulanmıştır
Bir de gökyüzüne itirafımız
Varoluşumuzun bir onayıdır
Sustukça büyüyen esrarlı ateş
Bütün giysileri yırtsak yeridir
Yeter bize vefa elbiseleri
Gönlünün biçtiği yorumlardandır
Anlam kazanması deliliğimin
Bıçakladım geçen katil yılları
Her gün bir yeniden bulunca seni
Sana yakınım ve sana uzağım
Tutulmuş varamaz elim ayağım
ve rahmetle yad etmeye devam ediyorum.