21 Kasım 2024
Anasayfa » Şiirleri

Şiirleri

çorak topraklar kurumuş ağaçlar suyu çekilmiş göller ne var ki ayaklarım sağlam tarla törpüsü köstebekler ve fareler Mezopotamya’da eritiyor güneş...
gülendam sevdanın ikiz arkadaşışiirlerimi göz yaşlarımdan dinle / hani gülendam rüzgâr ekecektik denizin en koyu mavisinesevda içip fırtına biçecektikhani gülendam...
 sisli keskin bir soğuk vardı şubatta hırçın dalgalı denizler üşümüş göller hüzünle buz tutmuştu yürekler barbarca dağlanmış hınçla örtüler yırtılmıştı...
ufukta kaybolan güneş aydınlatmayacak mısın dünyamı karanlıklara mı terk edeceksin zindanımı Mustafa KÜÇÜKTEPE
ruhumun çıplaklığına kandıbaykuşlarölümcül kuşlar  gece   aydınlığınamartılar sesime aldandızehirli sesimboğuldu fırtınalardagemiler limanaparmaklarım bahara çıkamaz olduzehirli sesim her şeyi ve herkesi aldatmıştı...
yeni doğan güneşin umut dolu çocukları gül atıyorlar yarına alınlarında tebessüm ışıkları parlıyor taze kanları dolaşıyor damarlarında parmak uçlarıyla dağlara...
bir aralık yağmur ıslatıyor akşamı avuçlarımda kavrulan hayallerimi yalnızlığımı sokak çocuklarının gözyaşlarına asılıyorum akşamları deniz kızıllığı takılıyor oltama deniz kızlarının...
vakte kan düşerken anılarımı ararım yanı başımda cananı sayıklarım heyula girdabına batarken parmaklarım   Mustafa KÜÇÜKTEPE
bir sabır noktasında çözümler düğümlendi dilimde kelimeler uzak kaldı ufkun bir ucunda ya da dağarcığımda sallandı saltanatım beyaz ayalarımdan kalemler...
biliyorum sevdiğim uzaklardasın uzaklarda senin yüreğin tel tel saklı kokuların dudaklarımda avuçlarımda hayallerin biliyorum ah ne olurdu sözlerini saklasaydım kulaklarımda...
bir isyana gebedir damarlarımda dolaşan kan bir sancıyı müjdelemekte toprak bir keder gezinmekte semada kalbim uysal bir direnişi seziyor ölüm...
gecelerokabul etmeyip türkülerimi reddettiğindekaranlık olur etrafsazlar çalar zulmetin inadınaağaçlara dinletirdi kahırlarımıyalnızdı okaranlık onu da sarmıştıkaplamıştı rüyalarını türküleriminkimsesizdi oçiçeksizkalpsiztopraksızya sonbahar olmasaydıkiminle...
dalgalıydı saçlarıak düşeli yıllar olmuştusabah rüzgarları getirirdi mektuplarınıtarih okurdu yazılarını gözyaşlarıyla eski şadırvanasırlık çınardamla damla yaş dökerek ilkbahardadinlerlerbağırlarına basarlardı onu...
kör kuyuların sessizliği çökmüş geceye çelenkler gölgeliyor ruhumun sadeliğini ufkumun girdabına girmişim bir serinlik arıyorum eflatun vakitlerde tebessüme hasret çeken...
eskiyen yıldızların yalnızlığınıalıp bir hemşiredamarlarımdaki kanladeğiştirmiş olmalı aysız geceleri soluyor rüzgardenizin eskimez arkadaşlıklarıylayapışıyor yakama tarihin kalıntılarısöyleşiyor tenhalarda gizlicekıyılar deniz kokusugemiler...
gökyüzü buhranının ucunda dünyahayatın gerçekleri unutulmaz acılaryeryüzü zindanın bir ucu solmuş bir rüya gökyüzü buhranının ucunda dünyahayatın gerçekleri unutulmaz acılaryeryüzü...
artık hayat bizden bıkmış biz hayattan ne ses var yakından ne uzaktan en iyisi sensin arkadaş çekip gittin bu diyardan...
ikindiden sonra     sonbahar yağıyor sokaklarıma konakta rüzgar evde fırtına dökülüyor yapraklar odalarıma sonbahar geçtikten sonra gözlerin ne ki kasımpatılar eylül...
sonbahar akşamları oturuyorum çınarların altında sessiz ve kimsesiz aklımdasın sararmış yapraklar düşüyor omuzlarıma aklımdasın sessizce düşseydin yanı başıma beraber yudumlasaydık...
son dakikaağır bir bekleyiş omuzlarımdaderin bir nefeseller havaya kalkıyor ve sallanıyorgülen yüzleri görünüyorhüzünlü yürekler ayrılıyor buradan son dakikaağır bir sabır...
bak yine oldu akşam günler bizi tüketiyor kaldırımlar bir dostla erirken buğulu nefesimiz ısıtıyor akşamı karlar bizimle geliyor gibi gözlerimiz...
uzak metropoller bize yabancı bir yer sancının öptüğü dağ yamaçlarının yalanlanmadığı solgun yüzlerin paryalandığı yer bu yerlerde bir farklıdır insanlar bir farklı...
solgun ve kırgınım hayat dökülüyorum sokaklarına kimsesiz şehrin rüzgar avutur diye bekliyorum savruluyorum sağa sola çiçekler kokmuyor nedense çığlıklar yıkık...
örgülü saçlarında ölüm kokladığım sevgilim sana kopardım bütün zambakları siyah zambaklar benim kaderim bahçıvanın gözyaşlarıyla büyüttüğü zambaklar eylül yağmurunda sokakta...
SIR
artıkaşkımı bağrıma gömdümkalbime silinmez olarak kazdımkimseler çözemez bu sırrıhatta o bile Mustafa KÜÇÜKTEPE
bir şiir okudumbir kadının dizlerindeakasyalarda yankılandıdiğer kadınlar güldülerkuşlar ağladıkadıniki damla yaş bıraktı avuçlarımave bir mendiladını bile söylemeden uzaklaştımeğer oldum olası...
çekil git aramızdan ey zulüm barış süzülüp aksın kalbimize sabah rüzgârı ve ipek saflığıyla sevgimin en koyu noktasına kan damlatan...
sevgilim gözlerim her yerde seni arıyor sesini duymak istiyor kulaklarım billur dudaklarını öpmek istiyor dudaklarım ve yüreğim seninle olmak istiyor...
sessizlik bir aşk gibi çöktü rüyalarıma korkularım korktu karanfil kokularından ağıtlar yakan yarasalar sevda türküleri söylüyor kumrularla bakışlarında hüzün erittiğim...
kar yağıyor sokaklarıma gül ağacı üşüyor kar yağıyor ellerim üşüyor tut ellerimi yüreğim ısınsın kar yağıyor inan olsun güvercinler de...
ey her zerresiyle bütün alemi kucaklayan                                            sevgili ey her zerresinde bütün alemi kuşatan                                            sevgili ruhumun derinliklerinden sunduğum                                           ...
sen ey mavi bakışlı deniz sıra dışı birlikteliğimizin sonu geldi sen ey mavi bakışlı beyaz köpüklü deniz zil çaldı ve...
SEN
sen gözümde umut göğümde yıldızsın bahçemde açan mor menekşemsin sen yüreğimde bir hasret bir ayrılık bağrımda hançersin sen dilimde dolaşan...
sararmış yapraklar sonbaharda beklemekten yorulup dökülüyor uykusuz hayallerime dolunay dolduruyor gecelerimi bağırlarında taşıdığı sonsuzluğu uçuran göçmen kuşlar gidiyorken selam söylüyor...
bir kadının gözlerinde akşamlıyor denizdalgalar dalgalar çarpıyor kıyılarımaakşam oluyorgün batımışehrin kirpikleri uzanıyor karanlığakaranlık ki acıdır baldıran zehridiralır yıldızları içine abanırbir...
son kez anlatıyorumbeyin ıslatan düşüncelerimikorkuyla yunmuş esaret zincirlerimikalbin en mahrem yerine koysunonlarıdamarların sıcaklığını hissetsin özlemini çeksindudaklarından dökülmesinkan göllerine saçılmasınsaklı duygularım...
düşüncelerimle ördüğümduygularımla bağladığım ipek saçlarınbaharı yaşayan güller gibiydi hayatını yaşayan bir çocuk gibiellerimin arasında pamuk yumuşaklığıylayavrusunu bağrına basan anne şefkati...
bir sabah uyandığımda anne duvarlara vurulduğumu ilk haykırışımı ilk vuruşmamı unutmuşum düşlerin yüzleri yaktığını kesik kesik çalan sirenleri kayalara çarpan...
gecenin koyusu aldı göz rengimi gökkuşağı sakladı mısralarımı toprağı avuçladım avuçladım toprağı da rüveydanın ağıtları duyuldu buğday başaklarından gelincik kokusu...
sevgilim seher yellerini kuş seslerini özlüyorum ben seni özlüyorum tatlı bakışlarını ipek saçlarını bir saba rüzgarı diyorum alsa getirse seni...
ölüm bir çığlık ölüm bir çığlık ölüm bir karanlık duygu gözlerim ah göz bebeklerim alev alev yanıyor kar fırtınası donduruyordu...
genç kızlar gelinlikler giymeliölüler bayrak yarışına katılmalıannem tebessüm etmeliydi dünkü ağladığı kadar yollar kabul etmemeliydi kirlerimidenizler dalgalanmamalıydıdumanlar ağlatmamalıydı semalarışimşek aydınlatmamalıydı...
ey ölüm sunan adam üşüyor şubat  biliyor musun? biliyor musun anne her yerim eksik   başım eksik göğüm eksik gönlüm eksik...
“o zalimlerin üzerine taş yağdırması için gönderilen sürü sürü kuşları görmedin mi, elbette gördün…” (Fil Suresi) bilginler, yaşlılar, kadınlar ve...
not düştüm defterime seni sevdiğime gözlerine baktığıma dair bir aralık akşamı günbatımı not düştüm defterime sonbahara dair yağmur toprağa toprak...
evladını bekleyen ana yüreği umuduylaatıyor kalbimüzerimizdeki yorgunluk elbisesirüzgarla göllere taşınmayalı günler olduo da unuttu sözünü tutmadıbıçak keser gibi kesen rüzgarlara...
yüksekte nöbetçiler dürbünler bekleyenler ufukta bir çizgiyi haber veriyorlar o yaklaştıkça yaklaşıyor büyüdükçe büyüyor bir gemi hem de ne gemi...
pencereleri kapayıpperdeleri çektiğim her günmum ışığıyla alevlenen mektuplarhasret türküleri söyleyerekaydınlatıyor düşüncelerimimektuplarkanımla beslenerek büyüyor damarlarımda sabırlı anlayışlı dostlarımgönül dostları kader dostlarıhasret...
ilkin aşktan geçtik kayıklarla boğazdan bıraktık orada yaşam denen iğreti elbiseyi inorganik bir bağımız hiç olmadı olmayacak mumyalanmış cesetler süsleyecek...
şehri bir anne sayıp emerdim emdikçe şehir büyürdü gözlerimde bu kentte yaşadıkça kanıyorum elmalarımı arıyorum yorgun ve çıplak akşam vakitlerinde...
şehrin en kanayan yerinde açtı gülleri yetim çocuğun kopardı akşamından yürüdü söyledi en sessiz şarkılarını taş yollarında şehrin antika köşelerinde...
rüyalarımı taşladım kızgınlığımdan kendimi hiçe saydım ağladım kudurmuş öfkem fırladı sokaklara ağaç yapraklarını yoldum apansız saldırdım duygularıma kalemlerimi kalbime sapladım...
kalbim bir kurşun sıcaklığıyladoyumsuz kanını nehre akıtırkenhatırlayamıyorumuzaklardan gelen gök gürültüsüve onun sesiyleyerde sersemce ve upuzun yatıyorumeğilip aşağı uzatıyor karanlıksopsoğuk dudağınısırtüstü...
gecenin soyutlanmış renkleriilmik ilmik örer imgeleriniyüreğimin üstüneuzak düşüncelerle savrulur insaninka mağaralarının  resimli dehlizlerindeürpertiyle açar gözlerinigözleri ışıl ışıldırresimlere renk katarcümbüş olur...
yürürüm habersizce kendimdenkaldırımlar çiğnenir çiğnerimbenliğimden uzakdüşünür müyüm aklım mı karışır bilmemben’ imi çiğnerim cahilceyürürüm yollardakimsesizgaripbir yolcu gibiköprü altlarından geçeraçlıktan kelimeleri...
sessiz bir gece vaktiayın on dördünde oturup ağladımbir kadına sarıldımhatıralar avuçladım göğüslerindenhatıralar ah hatıralarşimdi yalnız bıraktılar benidoğum günümde mumlarısöndürenim bile...
hasret geceleri gömülmüş karanlığayıldızlara dargın yorganına sarılırayyine öyle eski haliyledudakları kırmızıdökülür nameler buğday başaklarındanbalıklar mendil tutar göz yaşlarınaağaçlar boy verir...
kuytu köşelerdegarip boynu bükükseni beklediğimsoğuk geceler geliyor aklımaacıkmışım üşümüşüm donmuşumbugün yine sen geldin aklımaüşüdüm sarardımkollarını açıp bana sarılışınkoklayışınayrılmamaya ant içişinhasretimi...
koşuyorum koşuyorumgökyüzünden korkuyorumbulutları dargın görüyorum resimlereo resimler günahkar resimlerbırakın günahkar resimleri diyorum korkuyorumbırakın özgürlüğü haykırmak istiyorumbağırmak dalga kırmak hayalleri dağıtmak...
cananımparmaklarımın arasında saçlarıkokluyor öpüyorumgözlerinde hasret gözlerinde aşk ateşiyalnızlık ve sevdatutuşmuşkoşuyor bana kollarımayaprakları yeni açmışçiçekleri tazeciksarılıyor boynumaöpüyor öpüyor çilemiızdırabımı dinliyor okuyor...
yıllardır adını duymadan hayalledimokumadım mektuplarını geceleri heceledimkokunu duymadan yaşadımişte şu tepenin üzerindesenin hatıraların canlanırçınarla denizle kuşlarla seni bekleriz duydum ki...
günahlarımı duvara asmalıyım zincire vurmalıyım çırpınmalıyım sınırsız sessizliğini duymalıyım giderken arkasından bakakaldığım gençliğimin adına Mustafa KÜÇÜKTEPE
geceleri karanlık olurya haniyıldızlarsessizlik türküleri söylerlerçiçeklereuzaktan göz kırpıp el sallayarak Mustafa KÜÇÜKTEPE
dudaklarım üşüyor geceleyin gurbet türküleri olsaydı diyorum dilimde saz çalanda ellerim ısınırdı dudaklarım üşüyor çıplak gecede sevgili beni çağırsaydı diyorum...
annem söylemişti tuttum çocukların kabul olunurmuş duası Mustafa KÜÇÜKTEPE
Nakarat: sürgün ülkeden gelenleri eylül ağırlar gündüzleri ağartır gecenin yalnızlığını ak güvercin kanadı yollar ayağımı kanatır keklik sesleri dağları ağlatır...
anneciğim neden suskundur gökyüzü kuşlar neden ağlıyor saçlarım taranmıyor okşanmıyor mektuplar neden yakılıp okunmuyor yıldızı mı kim çaldı anne Venüs...
gölgeler sanki kafa tutmakta gökyüzüne dağları deniz dalgalarına düşürmekte denizler o dağları yüklenmekte gölgeler derinlerde balıklardan habersizbalinalar korkusuz orada dağ...
yağmur ıslatır akşamları bozar büyüsünü aynaların suskundur karanlık kimsesizdir gece sessiz yatağında sen ver elini uzasın içimdeki aydınlık yürüyor üzerime...
biraz da maveraünnehir’ den bahset,İdil Volga kıyılarından kısrak kişnemelerinden, kutsal kadınlardan annelerden,Mete’ nin atından Atilla’ nın kılıcından,Alpaslan’ ın hitabından Sinan’dan...
öpsem esmer kakülündensavrulsam akşam rüzgarlarındaçöl kumlarını avuçlasamatsam kin tutan bakışlarataksam kıyamet saatini kolumasokaklarda yürüsem hayalinlebirdenbire atılsam en önehaykırsam kimsesizliğimi not...
ölü tabutlar kuşanıyor rengini ayrılığın kuşluk vakitlerinden damlıyor kan kuşlar şimdi yalnız ötüyor renkler soluk düşüyor dudağımızdan bir kadın darağacında...
bir gece karanlığında haykırdımsessizliği insanlığa tırnaklarımla yırtarak kimsesizliği / yolda yürüdümkarda ıslandımşehrin sislerine aldandım gerginliğine bulandım / aykırılıklara inat uyandım...
kırmızılaşıyordu akşam güneşin son ışınları son renkleriyle dağ yamaçlarını yalıyordu hafifçe esen bir rüzgar serinletiyordu saçlarımı ferahlığıyla kirpiklerim karanlığını yüklenmeye...
yüreğimde yeni baharın sancısı varkokuları saçılıyor çiçeklerin şimdidenbir beklentidirasılan ve kaybolan gençliğimebir ürperti değil aslabir umut sancısıdırkalbim kaynayan bir tandır...
ilkin senin gözlerinde vuruldum maviye İstanbul’um vuruldum deniz mavisine sabahları erguvan bakışları sunarsın İstanbul’um sürgün ülkenin elçilerini gündüzleri denizler ağırlar...
ey gecemin aydınlığıey beyaz sevgilimve sen ey hüzün müjdecimgel artık ey gecemin süreyyasıey tatlı belamey ilk göz ağrımve sen ey...
bir anda başlar bir anda biter mi sevda tutkusu bir günle başlar bir günde biter mi aşk hayali bir gülle...
yıldızlı gecelerinde meranın ay seyirli yürüyüş tazı sessizliği çakal uluyuşu gizemli gecelerinde meranın aklımı saklayıp avuçlarında toprak yolların tozuna aldırmadan...
şimşekler yıldırımlar altında ateş kızıllığında “elveda” demişti tarihin günlüğüne o bir yiğit erdi dünyaya göğüs geren gönlü ufuklardaydı uzaklarda gezegenlerde şimdi uçup gitti elimizden hayaller ülkesinden gerçekler alemine  Mustafa KÜÇÜKTEPE  mkucuktepe@hotmail.com
bir gün gelir neden doğduğunu anlarsın bebeğim anlarsın sen de çıkarsın bu yokuşu bu merdivenleri senden önce çıkan bebekler gibi...